Sizce düğünlerimiz nasıl olmamalı? günümüzde müslümanların yaptığı düğünleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Düğünün asıl amacı ilam/duyurmaktır. Bir düğün ne kadar çok duyurulursa o kadar şer’î maksada bağlı kalınmış olur. Bu zaviyeden bakıldığında mesela basın yoluyla reklam edilerek yapılan bir duyuru daha müessir oluyorsa onun için şeriata daha uygun dememiz mümkündür. Sünnet esas alınarak yapılacak bir düğünde etli bir yemek ikramı da önemli bir husustur. Davete gelenlere yemek ikram edilmeli ve bu yemek etli olmalıdır. Ancak düğünün şartlarından değil faziletlerinden biridir böyle bir yemek.
Her halükârda düğünde gaye, A ile B’nin bir arada bulunmalarının nikâhla olduğunu ve doğacak çocuklarının nikâhla bir araya gelmenin ürünü olacağını ilan etmektir. Müslüman’ın iffetini muhafazası bakımından bu çok önemlidir. Burada aynı zamanda iffetsizliğe karşı da iffetlilerin bir dik duruşu vardır. Her ilan edilen ve iman edenler arasında bir şenliğe dönüşen düğün, nikâhlı hayatın nikânsızlığa karşe zaferidir. Bu zaferlerin toplamından Allah Teâlâ’nın iffeti koruma emri tahakkuk eder. Aksi düşünüldüğünde de ahlâksızlığın zaferi öne çıkar ki iman edenler için bu bir kayıptır.
Bu maksadı aşan veya bu maksatla uzaktan bile ilgisi bulunmayan düğünlere, -sadece cami altlarındaki salonlarda yapıldıkları için- ‘İslamî düğün’ adını vermenin bir değeri yoktur. Düğün kim tarafından yapılırsa yapılsın, İslam’ın gaye ve usulüne uyulması halinde İslamî olabilir.
Düğünlerde şu hususlara riayet edilmesi halinde Allah’ın rızasına daha yakın bir iş yapılmış olur:
a- Düğünün esası iki nikâhlının bir araya gelmelerine şahit olmaktır. Bunun için düğünden önce nikâh tahakkuk etmelidir. Nikâha direkt mani olan veya şüphe doğuran durumlar bulunmamalıdır. Mesela, kız için ebeveyn rızasının bulunmaması şüpheli bir durumu yansıtır. Bundan kaçınmak gerekir.
b- Düğün davetlerimiz bir haramın işlenmesine zemin oluşturmamalıdır. Kadın-erkek karma oturumlar, düğünlerin müzikli, gayri ahlâkî tiyatroların bulunduğu eğlencelerle icra edilmesi, düğün nedeniyle bir namaz vaktinin heder edilmesi gibi durumlardan kaçınılmalıdır.
c- Düğünlerin cenaze törenine benzetilmesi de doğru değildir. Düğünün aslında mübah olan neşelenme vardır. Düğünlerde cihad marşlarının söylenmesinin de tutarlılığı yoktur. Düğün, bir araya gelip iki eşe şahit olma, hayır dua etme ve yemek yeme üzerine kurulmalıdır.

“Allah’ın emri, peygamberin kavliyle… ” diyerek evliliğe bir nevi
kudsiyet yüklenmesinin bugün de dinin yerleşmişliğinin delili olarak
görebilir miyiz? Yoksa içi boşaltılmış kalıp bir cümle mi bu?

Düğün, iki insanın bir araya gelip üçüncü insanın yaratılmalarına sebep olduğu için mukaddestir. Şeratımız evlenmeyi ibadet gibi tutmaktadır. Kıyamete kadar da böyle olacaktır. Dün veya bugün Müslüman için değişen bir şey olamaz. Evet bugün, neyin neden kullanıldığını karıştırmış olabiliriz. Ama Kur’an ve sünnete dönen herkes nikâhın ne kadar mukaddes bir mefhum olduğunu görecektir. Evlilik bir cihad çeşididir.
‘Allah’ın emriyle, Peygamber aleyhisselam’in kavliyle..’ bir araya gelmenin ulviliği sadece düğün için alınmamalıdır. Daha sonra eşlerin, biribirlerine tahammülü değerlendirirken de kimin adıyla ve kimin protokolüyle bir araya geldiklerini düşünmeleri için de iyi bir ip ucudur bu cümle. Allah’ın adıyla bir araya gelenlerden oluşan bir toplumla, şeytanın veya başka birinin adıyla bir araya gelenler arasındaki fark ne ise, ‘Allah’ın adıyla’ kıyılan nikâhlarla bir araya gelip, nesil doğuranların diğerlerinden farkı odur .
İçi boşaltılmaya çalışılmış haliyle bile evlilik mukaddestir, Müslüman için en son kalelerleden biridir. En azından, içini boşaltmadan ve ilk orijinal haliyle evliliği sürdürmek isteyen için kıyamete kadar açık bir kapıdır bu. Müslümanlar olarak, iyi bir evlilikten ne anladığımızı sorgulamaya başlamalıyız. Ekonomik açıdan bakarak iyi bir evlilik hayali yapanlarla, Allah’ın rızasını arayarak iyi bir evlilik yapmak isteyenler arasında tercihimiz bellidir. Evliliği cihad görüyoruz. Evlenmeyi, saliha bir kadın/salih bir erkek bulmayı Allah Teâlâ’nın imandan sonraki en büyük ihsanlarından biri olarak görüyoruz. Evlilik binbir meşakkatine rağmen sekinettir, rahmettir, rahmete daha yakın bir duruştur. Evlilik imanî hayatın yarısı edebilecek düzeyde bir nimettir. Mobilyanın ve gösterişin evliliğimizi sulandırmasına izin verip vermemek bizim elimizdedir. İnsandan değerli sunta parçaları ve insan için hazırlandığı halde insanın oturacak yer bulamadığı evler yüzünden, evliliği hayal göremeyiz. Evlilik cihattır, rahmettir. Saliha bir kadın, imandan sonraki en büyük nimetlerdendir.

Bizde hala cami ev, ev cami kadar önemlidir diyebilir miyiz? Değilse
neler yapılması gerekiyor?

İnsanların yeni değer yargıları oluşturmaları beklenmeyen bir durum değildi. Fitne mukadderdir. Vakti gelen fitne ortaya çıkacak ve Allah kullarını sınayacaktır. Kim imanını korur ve imanının gereklerini yaparsa o kazanacaktır. Bunda şaşılacak bir durum yoktur.
Şimdi siz, caminin ev kadar evin cami kadar önemli olup olmadığını sorguluyorsunuz. Şunu daha önce sorgulayalım mı? Cami cami midir? Ev ev midir?
Cevap, hepimiz için üzücüdür. Ama biz imtihanımızın şeklinden şikayetçi değiliz. Eğer camimiz cami olarak kalamamışsa bizden beklenen onu camiye çevirmektir. Evimiz ev olarak kalamamışsa evimizi eve çevirmektir. Dert yanmak, ağlaşmak şeklinde bir ibadet yoktur. Düzeltmek, bogunculara karşı ıslah ediciler olmak vardır. Biz gayesiz ve hedefsiz değiliz.
Evlerimizin son yüz yılda büyük bir zarar gördüğü inkâr edilemez bir gerçektir. Bu zararı tesettürden ölçebilirsiniz. Nasıl da ‘giyinmiş çıplaklar’ türedi evlerimizden. Kadınlarımızın tesettürü bile tesettüre muhtaçtır. Allah yardımcımız olsun.
Şimdi “İslami Düğün” adı altında israftan, harama, riyadan teşhircilik
ve tefahura kadar gözlemlenen maddi manevi bir çözülmeyi ne ile izah
edebiliriz?

İki şeye dikkat edeceğiz. Birincisi: Bu ümmetin en büyük imtihanı mal üzerinden olacaktır. Mal imtihanını kazanmadan namazlarımızı kalkanlaştırmamız zordur. Namazla faizi bir arada götürme çılgınlığına şahit olabiliriz. Haramı helal gibi tüketme de bunun gibi bir çılgınlıktır şüphesiz. İkincisi: Bu ümmette, önceki ümmetlerin yani Yahudiler ve Hıristiyanların yaptığını yapma hastalığı, onlar keler değinden geçme gibi bir seviyesizlikte bulunsalar bile taklit edilecek düzeyde yaygınlaşacaktır.
Şimdi olan da budur. Neredeyse camilerde bile onlara benzeşme tehlikesi ile karşı karşıya bulunurken düğünlerimizin onlara benzemesi kadar tabii ne olabilir? Mesele göz ve idrak meselesidir. Kınayıcıların kınamasına aldırmadan, Allah’ın rızasını esas alarak düğün yapabilmek değil, haccı bile böyle yapabilmek zorlaşmıştır. Ama bütün zorluklara rağmen ecir de biiznillah büyümektedir. Bu iyi bilinsin. Bu zamanın cihadı Allah korkusu üzerine bir ev kurmaksa eğer, zamanımızın mücahidleri de o evleri kurabilenlerdir.
Esad Coşan Hocaefendi sohbetlerinde ‘Beyaz gelinliğin Hıristiyanların
klise kıyafeti olduğu’ söylüyordu. Bizde daha önce kırmızı renk hakim
diye biliyoruz gelin kıyafetlerinde. Bu hususta neler söylenebilir?

Meseleyi bir tek gelinlik etrafında kilitlemek doğru değildir. Allah hocaefendiye rahmet etsin. Yeni gelişmeleri görmeden gitti. O benzeşme olarak gelinliği görmüştü.
Diyelim gelinlik kilise kıyafeti değil; cami kıyafeti de değil; tesettür de değil…
Gelinlik diye diretilmesi, anneler tarafından hayatta bir kere şeklinde kılıflandırılmasıyla olmaktadır. Zaten imtihan bir kere ve en kritik andadır. Böyle bir mazeret olamaz.

Hz. Fatıma Validemizin düğün merasimi ve çehizi malum… Düğünde esas,
ilan, şahitlik, ikram ve dua ise, kul rızasına değil de yeniden Allah
rızasına uygun akit merasimleri için neler önerirsiniz?
Son olarak sizce örnek bir düğün modeli nasıl olmalıdır?

Fatıma radıyallahu anha validemizin düğün merasiminin esas alınması gerekmiyor. Allah Teâlâ’nın o zamanda onlara lütfettiği nimetlerle şimdi bize lütfettiği nimetler aynı değil. Biz daha müreffeh bir hayat içindeyiz. Elhamdülillah. Rabbimiz, bize lütfettiği nimetleri üzerimizde görmek ister. Ama dengede olmak şartıyla. Mesela yıllarca ödenecek bir borç altında düğün yapılmamalıdır. Gerekli gereksiz eşya değil zaruri olanlar iyisinden alınmalıdır. Düğün ihtiyacı hatta umumen ev idaresi şu üç çizgide yürütülmelidir:
Zaruri olanlar, gerekli olanlar, lüks olanlar.
Birinci için bir miktar borca girilebilir. Ama ikinci ve üçüncü katekoriden eşya için borca girilmemelidir.
Örnek bir düğün için işe davet edilenlerden başlanmalıdır. Düğüne gelenler arasında, bilhassa kadınların birbirlerini etkileyecekleri tarzda çizgi dışında olanlar davet edilmemelidirler. Onlar yakın akrabadan bile olsalar böyle bir tavır koyulmalıdır. Gelinden daha iyi hazırlanmış, görüntüsü berbat davetliler sadece düğün sahipleri için değil, düğüne katılan herkes için bir sorundur. (Ben bu nedenle ailemle düğüne yıllardır gidemiyorum. Çok samimi bulduğum arkadaşlarımın düğününde bile, evimize döndüğümde çocuklarımın etki altında kalmasından endişe ettiğim görüntüler oluyor. Biz, TV gibi âfetlerden kaçmaya çalışırken canlı TV’lerle iç içe olamayız.)
Düğünda asla vakit ve yiyecek israfı yapılmamalıdır. Azami iki saatten fazla düğün yapmak doğru değildir. Başlama saati ve bitiş saati belli olmayan düğünler, israf merkezi gibidirler. Düğünde maksat piknik değildir. Maksadımız şahit olup dua etmek ise bunun vakti bellidir. Uzatmanın gereği yoktur.
Düğünler bir tür dilenmeye çevrilmemelidir. Düğünde hediyeleşmek bize ait bir haslettir. Ama riya da bize yasaklanmış bir haslettir.
Düğünde muhakkak yemek yenmelidir ve bu yemek lüks olmamalıdır. Etli yemeği sünnet olduğu için tercih etmek gerekir. Düğün sahibinin yemek vermek için borca girmesinin de gereği yoktur. O da bir bardak su ikram edebilir.
Düğünlerde Kur’an okunması gerekmiyor. Kur’an, dinlenmesi uygun olmayan yerlerde okunmaz! Düğünler, icra ediliş tarzları gereği Kur’an okunmaya müsait yerler değildir. Düğünde vaaz edilmesi de gerekmez. Belki tebrik mahiyetinde dakikalarla sınırlı konuşmalar yapılabilir.
Düğünlerde gelinin erkeklerle, damadın kadınlarla yüzleşmesi bize ait olmayan işlerdendir. Hele hele herkesin ortasında hatıra fotoğrafı çekilmesi ciddi bir kaymayı gösterir; bundan kaçınılmalıdır.
Düğünlerden önce, ehliyeti olanlar gerek gelin adayına ve gerek damat adayına evlenmenin fıkhını öğretmelidirler. Nikâh ve ev fıkhını bilmemek sonradan telafi edilemez sıkıntılara neden olmaktadır. Gençlerin evliliğin sonuçlarıyla ilgili işleri, kâfirlerin güdümündeki kaynaklardan öğrenmelerinin vebali ağırdır. Anne babaların utanma kalkanına sığınmaları çare ve özür olamaz.
Düğünler, dualarımıza vesile olmalıdır.

Allah’tan salih nesiller, göz kamaştıran yuvalar sahibi olmayı dileriz.