Kitap Tahlillerimiz Devam Ediyor

İşe Evlerimizden Başlayarak Ümmet Olmak

Kitaptan harekete anlayışıyla bu yılki tahlil programlarını yürüten Sosyal Doku Derneğinin tahlil kitabı Cahit Zarifoğlu’nun 1977-1984 yılları arasında kaleme aldığı denemelerinin derlemesi olan “Bir Değirmendir Bu Dünya” eseriydi. Dönemin olaylarını geniş bir pencereden ele alarak Müslümanların gündemine sunan yazar âdeta günümüz Türkiye’sinden fotoğraf kareleri paylaşıyor.

Yazar; kitabında Afganistan’ın işgali, Hama’da bir gecede binlerce Müslüman’ın yok edilmesi, 12 Eylül sonrası Müslümanların durumu, Halifesiz kalan Müslümanların dünyanın dört bir tarafındaki içler acısı hâli, aile ilişkileri, çocuk eğitimi, siyaset konularını işlemiştir.

Kitap tahlilini Davetçilik Okulu öğrencilerinden Ömer Adil Yılmaz ile Murat Kaplan yönetti.

Murat Kaplan yazarın hayatına kısaca değindikten sonra “Kitap günümüzden 30 yıl önce kaleme alınmış olabilir ama bugünün Müslümanlarına hitap ediyor. O gün de Batı’ya hayranlık duyanlar vardı bugün de Batı’ya hayranlık duyanlar var. Yazar Batı’ya özenenleri şu cümleleri ile eleştiriyor: Almanya’da kasabalar her Pazar dünyanın acılarından habersiz, sırf gülmek için hayvan kılığına girerek yarışıyorlar. Bu onların kendi aralarında eğlenirken ruhlarını kabak gibi ortaya çıkarıyor.

…Bir İspanyol boğa güreşini insanın hayvandan üstün olduğunu ispatlamak için yapıyor… Batı hayranları acaba neyin peşinde? İsviçre mi, Almanya mı, İngiltere mi olmak istiyorlar?Değil gözleri daha yükseğinde .İsveç olma istiyorlar. Yıl 1977, İsveç’te 18 milyon insan yaşar. Çağdaş uygarlık düzeyinin zirvesindedirler. Ancak her üç kişiden biri müzmin uykusuzluk çeker. Kliniklik alkoliklerin sayısı 500 bindir. Yılda yirmi bin kişi intihara teşebbüs eder. (Türkiye Tebeşir Dairesi sf. 113-114-115)”

Yazar kitapta evlerimizin önemli olduğunu şu cümleler ifade ediyor: Yarım asırdır sırtımızda İslam dışı bir düzenin kamburunu taşıyoruz. Düşmanlarımız ise bu kamburun üzerinde hora tepiyor. Efendiler kendimize gelelim. İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim. İşte küçük formülümüz. Geniş bir ilmihâl kitabı temin et, sindire sindire oku! Karını, bacını, çocuklarını karşına diz, her gece muntazaman oku ve anlat! İslam’ı ailecek öğren. Öğreniyor muyuz acaba diye kontrol et. Öğrenilenleri tatbik et ve tatbik ettir! O zaman gör bakalım televizyon evinde barınabiliyor mu? (Bir Küçük Teklif sf.35)

Yazar, yıllardır mukaddes değerleri elinden alınan Müslümanların hâlini de şu cümlelerle eleştiriyor: Okuma oranını artırmak için Arap harflerini elimizden almışlar sesimiz çıkmamış. Ne olmuşsa bilmiyorum, vurmuşlar bize biz vurmamışız.

…Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bütün haramları bizim hanemizin içine getirir biz de ailece meyhaneyi, umumhaneyi, barı Müslümanlığımıza rağmen seyrederiz…

… Düşünün bakalım televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslüman’da değil cihat etmek, acaba kalkıp farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır? (Tepki sf. 15, 16)

Programın ilerleyen bölümünde Ömer Adil Yılmaz, “İslam âlemi perişan olmuş durumda. Filistin karışık, Irak zor durumda, birçok Müslüman ülkede halk isyanı oldu. Suriye’de her geçen gün Müslüman, Müslüman’ı öldürüyor. Yazar bölünen bir ümmetin birlik olması gerektiğini şu cümlelerle ifade etmiştir: Türkiye’nin şu veya bu şekilde İslam ülkelerine yönelmesini, oraya mal satmasını şimdiye kadar önlemiştir. İslam ülkelerine mal satmanın laikliğe aykırı olduğunu yöneticilerin şuur altlarına işlemiştir.

İslam ortak pazarı beraberinde yeni bir para birimini getirecektir. İslam ülkesi arasındaki iletişimin bugünkü ilkellikten kurtulmasını getirecektir. Üye ülkeler arasında seyr ü seferin, insan ve taşıt trafiğinin hızlanmasını ve kolaylaştırmasını da getirecektir.

… Batı’nın gırtlağımıza çökeceğinden korkmuyorsak İslam Ortak Pazarı’nın geleceğindeki avantajları düşünerek, böyle bir teklifi bizzat bizim yapmamızda menfaat var. (Birtakım Dostluklar sf. 151,152,153)

Yazar ümmet şuurunu zedeleyecek her türlü hâl ve hareketten kaçınmamız gerektiğinin önemle üzerinde durmuş ve diyanetin hacılara üniforma giydirmesini ümmet şuuruna karşı yapılmış bir hareket olarak görmüştür. Bu durum yazar tarafından şöyle ele alınmıştır: Türk hacıları “pasaklı görünümler” içerisindedir içerisindedir gerekçesiyle birkaç yıldan beri bir tür “hac üniforması giydiriliyor.

… Sen tut bunlara üniforma giydir. Görenler hemen diyecekler:Türkiye geliyor. Bu da yetmedi. Hani orada kimliğimizden, Müslümanlık hariç, her türlü lüksümüzden, sıfatlarımızdan sıyrılmış olarak hacca gidecektik. Müslümanlarla kaynaşmaya, bir olmaya gidecektik. Hayır sen tut bir de bu insanların göğüslerine milli boksörler, güreşçiler gibi ay yıldızlı işaretler koy. Bir Amerikalı da 49 yıldızlı Amerikan bayrağıyla gelir de Müslümanlar hac da bile birbirinden kaçan topluluklar olurlar. (Maksat aynılaşmak ve Kaynaşmak ama sf. 71,72)

Yazar kitabın genelindeki sorunların çözümü için şu öneriyi sunmuştur: İşe evlerimizden başlayarak ümmet şuuruyla hareket etmek…

Kitap hareketinin bir sonraki tahlil kitabı Dergah yayınlarından çıkan “Siyasî Hatıratım (Sultan 2. Abdülhamit Han)” eseri olacaktır.